TUTUKLAMA CEZA DEĞİL TEDBİRDİR!
- Av. Çiler Nazife Koşar
- 7 Nis 2022
- 3 dakikada okunur

Medyatik olaylara ilişkin basında yer alan ‘… TAHLİYE EDİLDİ!’ haberlerine karşı, vatandaşların tepkisi oldukça sert olmaktadır. Zira vatandaşlar bu haberlere binaen sanki şüpheliye isnat edilen suç sebebiyle şüphelinin ceza almayacağını düşünmektedir.
Oysa ki tutuklama kararı veya tutukluluk incelemesi sonrasında verilen tahliye kararı, yargılamayı sona erdiren nihai bir karar değildir. Bu bakımdan vatandaşlarımızca da, tutuklanan şüphelinin tahliye edilmesi kararı, kesinlikle şüphelinin ceza almadığı/almayacağı olarak yorumlanmamalıdır.
Tutuklama kararının iki temel amacı vardır. Birincisi delillerin korunmasını sağlamak, diğeri ise şüpheli veya sanığın kaçmasını önlemektir. Bununla birlikte Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre tutuklama kararı verilebilmesi için; şüpheli veya sanık hakkında “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular” bulunmalı ve bir “tutuklama nedeni” olmalıdır. Kanunlarımızda suç olarak tanımlanan her suç için tutuklama kararı verilemeyeceğini de önemle belirtmek isteriz.
Tüm bu bilgiler ışığında, tutuklama kararının bir koruma tedbiri olduğu görülmektedir. Tutuklama, kişi özgürlüğünü ilgilendirdiği için başlı başına bir ceza olmamalı, tutuklamaya sadece ve sadece zorunlu hallerde başvurulmalıdır.
Ülkemizde bir kişinin suçlu olup olmadığına, mahkemelerce yapılan yargılamalar neticesinde karar verilmektedir. Suçluluğu bir mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar herkes masumdur. Dolayısıyla henüz daha hakkında bir mahkumiyet hükmü kurulmamış kişinin tutuklanması, başvurulacak en son yol olmalıdır. Aksi takdirde yapılan yargılama neticesinde beraatına karar verilen sanığın, haksız yere hürriyetinden yoksun bırakılmasına sebep olunacaktır.
Tutuklama; her ne kadar bir tedbir olarak adlandırılsa da, hürriyeti kısıtlanan hatta uzun süre hürriyetinden mahrum bırakılan ve bu yolla lekelenen şüpheli/sanık yönünden, esasen bu haliyle bir ceza niteliği taşıdığı görülmektedir. Ceza hukukunun temel prensibi olan masumiyet karinesine göre, “suçluluğu bir mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar herkes masum” olsa da, tutukluluk döneminde masumiyet karinesi de bir anlam taşımamaktadır. Çünkü tutuklanıp kapalı ceza infaz kurumuna konulan kişi, bu andan itibaren maalesef ki kaçınılmaz şekilde “suçlu” muamelesi görmektedir.
Bu sebeple, tutuklama kararı, yalnızca gerektiği hallerde uygulanmalı, gerekmedikçe uygulanmamalıdır.
Kamuoyu elbette ki kendisine sunulan haberlere göre suç isnat edilen kişinin suçu işlediği andan itibaren en ağır cezayla cezalandırılmasını isteyecektir. Ancak bu kararı verme yetkisi ülkemizde sadece mahkemelere tanınmıştır. Yani şüpheli hakkında usulüne uygun bir ceza yargılaması yapılmadan ve dahi hakkında mahkumiyet hükmü kurulmadan O’nu suçlu kılacak her türlü davranıştan kaçınmamız gerekmektedir.
Örneğin, son birkaç gündür medyada, “İpek Er’e yönelik ‘nitelikli cinsel saldırı’ suçlaması ile hakkında dava açılan Uzman Çavuş Musa O. tahliye edildi.” haberi ağırlıklı olarak yer bulmaktadır.
Hepimizi derinden etkileyen bu vahim olayda, İpek Er’i intiharın eşiğine getiren olayın açığa çıkarılması ve sorumlularının en ağır cezayı alması tek temennimizdir. Ancak, bu olay mahkemelerce yapılacak yargılama sonucunda açıklığa kavuşacak ve sorumlular mahkeme kararıyla cezalandırılacaktır.
Mahkemenin yargılamayı sona erdirecek nihai kararına kadar sanık, ‘masumiyet karinesi’ uyarınca suçlu sayılmamaktadır.
Bu kapsamda mahkemenin nihai kararına kadar, sanık hakkında tutuklama kararı verilebilmesi için kanunen aranan şartlardan öncelikle kuvvetli suç şüphesinin varlığı ile birlikte delillerin karartılması durumu ve sanığın kaçma ihtimali bulunmalıdır. Bu şartların bulunmaması halinde, yargılamanın hukuken tutuksuz yapılması gerekmektedir.
Mahkemelerce yapılan yargılamada deliller toplanmışsa yani delillerin karartılma ihtimali bulunmuyorsa ve şüpheli/sanığın sabit bir işi varsa veya sabit ikametgâh adresi bulunuyorsa yani kaçma şüphesi yoksa, sanığın tutuksuz yargılanması esastır.
TUTUKLULUK SÜRELERİ
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, tutuklulukta geçecek süre ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen suçlarda en çok 1 yıldır. Zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek 6 ay daha uzatılabilir.
Ağır cezalık suçlardaki tutukluluk süresi ise en çok 2 yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez.
Bu süreleri aşan tutuklamalar hukuka aykırı olacaktır.
Görüldüğü üzere, bir koruma tedbiri olan tutuklama, ceza değildir, cezalandırma amacı da taşımamalıdır.
Hukuk sisteminin tartışıldığı ve adalete güvenin oldukça azaldığı bu günlerde, yasalara aykırı yargılamalardan kaçınarak ve sadece hukuku uygulayarak hukuka güvenin ülkemizde tekrardan sağlanabileceği düşünmekteyiz.
Unutulmamalıdır ki, hukuk herkese lazımdır!
Av. Çiler Nazife Koşar
Comments